6 Ağustos 2014 Çarşamba

Servas Barış Köyü Ütopyası

 
Çok minik doğdu. Kısa sürede serpildi. Kökleri ve dalları uzadı. Altı yılda gölgesinde yüzlerce kişinin oturabileceği kocaman bir ağaca dönüştü. Bizimle Yaşayın Bizimle Paylaşın Çocuk Programından (LUSUP) bahsediyorum. Program bu yaz Guatemala, İspanya, Fransa, Romanya, İran ve Türkiye’den katılan 22 gönüllü ve yaklaşık 70 çocuk ile etki alanını genişleterek ve ardında belirgin izler bırakarak Antakya’nın Ekinci (Aydi) köyünde bir defa daha hayat buldu. Köye gelen ve ailelerin evlerini paylaşan Servaslı (www.servasturkiye.org) gönüllüler köyün çocukları ile çevre, barış, resim, müzik, yaratıcı drama, farklı diller, satranç, çocuk oyunları ve okuma etkinlikleri yaptılar. Kısa film gösterimlerini, radyo röportajlarını, çok dilli çocuk korosunu, origamiyi ve ülke tanıtımlarını heyecanla gerçekleştirdiler. Katalan gönüllümüzün deyişi ile etkinlik alanı Kampüse döndü. Servas Kampüsüne. Evin avlusu, sokaklar ve Amazon diye adlandırdığımız geniş bahçenin farklı köşeleri paylaşım, öğrenme, eğlenme, düşünme ve keşif alanlarına dönüştüler.
9 yaşındaki Çınar, “Servas’ı seviyorum çünkü burada farklı şeyler öğreniyoruz”, diyordu. Bu
programın esas amacı bu idi. Çocukların okul hayatlarında karşılaşmadıkları sıra dışı fikirleri, eylemleri, oyunları, dilleri, etkinlikleri ve farklı ülke kültürlerini çocuklar ve yerel halkla buluşturmaktı. Dünyanın bilgi birikimini ve kültürünü köy insanlarına ulaştırmak ve aynı anda yerel kültürün dünyaya gönüllüler aracılığı ile ulaşmasını sağlamaktı. Yani göle yeni sular taşıyor ve gölden yeni kanallar açıp farklı toprakları beslemeye çalışıyoruz. Hayatta birçok seçenek var ve çocuklar bu seçeneklerle ne kadar erken tanışırlarsa yaşam hikayeleri o kadar zenginleşir
inancı programın diğer bir fikrini oluşturuyor. Katılımcı çocuklardan Ali, “Guatemala’nın nerede olduğunu bile bilmiyordum. Ama şu anda iki Guatemalalı arkadaşım (Paulina&Isabel) oldu. Çok tatlılar.” Bu deneyimi ve Türkiye’yi yaşamaları için iki torununu yanında getiren 65 yaşındaki Guatemalalı Adela doğru bir iş yapmış olmanın gururu ile Ali’yi dinliyor.

 

Farklı diller farklı yaşamlar…

Gönüllüler ve çocuklar güne Arapça, Türkçe, Katalanca, Macarca, Kürtçe, İspanyolca, Fransızca, Yunanca ve Ermenice ‘Günaydın’ diyerek başladılar. Bu dillerde barışı, renkleri ve şarkıları
öğrendiler. Sunum gecesinde Servas Çok Dilli Korunun şarkıları dinleyici aileleri mest etti. Diller konusunda duyarlılık oluşturmaktı hedef. Ve bu hedefe ulaşıldığını Servas Kampusunda çocukların dillerinden her gün dökülen renkli kelimeleri duyunca fark edip ferahladık. Katalonya’dan gelen çocuk terapisti Quim’in çocukların dil yeteneği ile ilgili sözleri bizleri şaşırtmadı, “Bu çocuklar bu kadar farklı dili hiç zorlanmadan telafuz edebiliyor ve onları öğrenebiliyorlar. Bu dillerde şarkılar söyleyebiliyorlar. Çok etkileyici”. Elbette bu avantajlı durumun
sebebi çocukların iki dille (Arapça-Türkçe) büyümeleridir. Çocuklar yanı başlarında duran ve gittikçe zayıflayan analarının dili Arapça’yı bu etkinlikler sayesinde yeniden keşfediyor ve farkında olmadan ondan faydalanıyorlar. Farklı dillerle içli dışlı olan bir çocuğun farklılıklara saygı duyması ve barışa yakın durma ihtimali o kadar yüksek ki… LUSUP kapsamında yapılan tüm etkinliklerin nihai hedefi barışa ve çok renkliliğe kapı aralamaktır.
Yerel halk keşifler yaşıyor
“Gelen gönüllülerle İngilizce konuşup anlaşınca ailelerimiz bizimle gurur duymaya başladılar.
Gönüllüleri çok sevince ve onların tek başlarına buraya geldiklerini görünce de bizim de aynı şeyleri yapmamızın garip olmayacağını düşünmeye başladılar” diyordu her sene coşku ile tercümanlık yapan Selen. Konuk ağırlayan Muhterem anlatıyor: “Dünyanın uzak köşelerinden gelen gönüllüler bizim kültürümüzü beğenip ona saygı duyuyorlar. Her şey ile ilgili sorular soruyorlar. Arapça kelimeler öğreniyorlar. Antakya’nın farklı kültürlerini tanımaya çalışıyorlar. Aramızda olmaktan mutlular yani. Onlar sayesinde ben de kültürümüzle ilgili bilmediğim şeyleri öğreniyorum”.  Sözü başka bir ev sahibi Semire alıyor, “İspanya’dan gelen Marina, kızım Esra’ya
hayatımız, yemeklerimiz ve ilişkilerimiz ile ilgili sorular soruyor. Esra işin içinden çıkamadığı zamanlarda babasından ya da benden öğrenmeye çalışıyor. Esra çevresine ve dünyaya karşı daha meraklı olmaya başladı.” Bu programda çocuklar da çok uzaklardan gelen insanlarla tanışıyor ve kendilerinden farklı yabancı insanlara güvenmeyi ve onlardan öğrenmeyi öğreniyorlar. 10 yaşındaki Yaren şöyle diyor, “Servasta iyi kalpli insanlar olduğu için seviyorum”. Bu yaşta ne kadar değerli bir deneyim bu… Resim yapmayı çok seven 14 yaşındaki Arzu çok mutlu, “Özlem öğretmenimizle beraber Eski Antakya sokaklarını gezdik, portakal ağaçları ile kaplı kilise bahçesinde yere uzanarak çok güzel resimler
yaptık. Kilisesinin hemen yanındaki camiyi ve biraz ilerdeki sinagogu da gördük. İlginçti.” Çocuklar Antakya’yı yani farklılıklarla beraber birlikte yaşamı bu program ile daha iyi tanıdılar. İranlı Nasim’i konuk eden genç anne Ela iletişim işini google translate ve vücut dili ile hallediyor. Kucağında minik kızını pışpışlarken coşku ile anlatıyor; “Bize İran yemekleri yaptı. Çok farklı. Ben İngilizceyi gelecek seneye kadar öğrenirim. Her sene evime Servas öğretmeni almak istiyorum.” Notumu alıyorum.

LUSUP ve Servas tohumu bu toprakları çok sevdi ve kısa sürede insanlar arasında filizlendi. Köy 6
yılda dünya bilgi ve kültür ağına dahil oldu. Evrenselliği bilen yeni bir nesil yetişti. Ekinci (3aydi) bir Servas köyü haline geldi. Dünyanın tek Servas köyü.  
Gönüllüler öğretiyor ve öğreniyor…
Farklı bilgiler, tahminler, beklentiler ve yargılarla Suriye sınırına yakın (45 km) Antakya’ya ve köye gelen gönüllülerin ilk fark ettikleri şey insanların rahat davranışları ve onlara Ehlen ve Sehlen diyen yüzleridir. Evlerde beraber yaşamak kısa sürede sihirli yakınlaşma sağlıyor.  O onda-varsa- ön
yargılar ya da tereddütler birden dağılıveriyor. Hemen sonra onlar için düzenlenen Antakya keşif gezisi ile bu bölgenin çok kültürlü yaşamı ile tanışıyorlar. Farklı dinlerin tarih boyunca ve şu anda birbirlerine dokunarak yaşadığını öğrenince bulundukları yerin ve anın özel olduğunu fark ediyorlar. Böyle bir şaşkınlık sırasında Romanya’dan gelen Macar Reka’ya şunu söylüyorum; “Türkiye’nin yüzlerce yüzü var. Burası yüzlerden sadece bir tanesidir.” Gönüllüler LUSUP sayesinde Ortadoğu’nun minik bir bölgesini ve Türkiye’yi kısmen de olsa tanıyorlar.
Dolunayda eve gitmek yerine Fotoğraf makinesi ile ışık oyunları öğrenmek için karıncalar gibi
didinen çocuklar Fotoğraf öğretmenleri Esra ve Fatih’i gülümsetip heyecanlandırıyorlar. Çocuklar çok sıcaklara rağmen köyün sokaklarında gün boyunca dolanıp Yardımlaşma, Arkadaşlık ve Sevgi konularında fotoğraflar çektiler. Fotoğrafları inceleyen Fatih; “Çok duyarlı ruhlar. Çok meraklı gözler. Beni de coşturdular” diye anlatıyor. Bir anda kendimizi gelecek senenin fotoğraf çalışmalarını hayal ederken buluyoruz.
Köyde satranca bu kadar ilgiyi beklemiyordu Erdem. Her gün ellerinde satranç tahtaları olan çocuklarla beraber bahçenin derinliklerinde kayboldular. Orada olduklarını bile unuttuk çoğu zaman. Akşam karanlığı çökmesine rağmen de dönmek istemediler.
Başka gönüllümüz, Um Enis, Züleyha Küçük Prensi köye taşıdı. Çocuklar her sabah Prensin bir macerasını okudular, felsefesini tartıştılar, canlandırdılar ve ona mektuplar yazdılar. Sonunda Leonie, Küçük Prensi çocuklarla beraber renkleri kullanarak
duvarda yarattığı Harikalar Ülkesine taşıdı. Küçük Prens köyün çocuklarını ziyarete gelmiş ve onlara hayatla ilgili keşifler yapmaları için küçük gezegenlerini göstermişti.
Her sen olduğu gibi bu sene de program boyunca köyde farklı bir hava esti. Quim anlatıyordu, “Buradaki ambiyans çok güzel. Sürprizlerle dolu. Her gün kültürümden çok farklı şeylerle karşılaşıyorum”. Iran’dan Nasim, “Çocuklar hep etrafımızda. Bir
şeyler öğrenmek istiyorlar. Çok nazikler ve meraklılar.” Macaristan’dan Reka: “Köy nasıl bir yer? Evlerin içi nasıl? İnsanlar nasıl? Bunları merak ettiğim için geldim. Ayrıca onlardan öğrenmek ve onlara öğretmek için de buradayım.” Programda çevre konusu es geçilmedi. Kameraman ve Fotoğrafçı olarak oradan oraya koşuşturan Barselonalı Nico, fırsat bulabildiği bir günde çocuklara plastik şişelerden saksılar yapmayı öğretti. Çocuklar bu saksılara buğday ektiler. Onlara her gün su verdiler. Birkaç gün içinde buğdaylar filizlenmişti. Bir şeyler üretmenin büyülü etkisi sarmıştı çocukların ruhlarını. 14 yaşındaki Berdan güzel özetliyor, “Üretmek tüketmekten daha zevkli imiş”.  Guetamala’dan Adela,
Maya kıyafetleri giyerek çocuklarla beraber Pinata hazırladı. Bu iş bir hafta sürdü. Pinatayı patlatıp içinden saçılan şekerleri toplama etkinliği çok çılgındı. Çok eğlenceli. Orta Amerika’dan bir gelenek Ortadoğu’nun bir köyünde hayat bulmuştu. İlginç değil mi? Her fırsatta barış duygusunu çocukların ruhuna, gözlerine ve beyinlerine düşürmek isteyen ben; çocuklardan kendi barış örgütlerini kurgulamalarını ve amblemlerini tasarlamalarını istedim.  Sonuçlar herkesi şaşırttı. Müzik grubu kurup savaş bölgelerinde konser vermek isteyenlerden tutun da ülke sınırlarında halklar buluşması yapmaya kadar büyüklerin dikkate alması
gereken çok ilginç fikirler ortaya attılar. Bu fikirleri posterler şeklinde Servas Kampüsünde sergilediler. Romanya’nın Transilvanya bölgesinden gelen sahne sanatçısı ve radyocu Servaslılar zeytin tarlasında, asma ağacının altında ya da sokakta spor, tiyatro ve çocuk oyunlarını birleştirerek çocuklarla çok hareketli zamanlar geçirdiler. Romanya’da yayınlanmak üzere tüm gönüllüler ve çocuklarla röportajlar yaptılar.
Bazı günler akşam olmasına rağmen gönüllüler eve gitmek istemedi. Zeytin ve incir ağaçlarının arasında üstümüzde sadece yıldızlar ve dolunay varken toprağa oturduk. Önce sessizlik dolu dakikalar yaşadık. Küçük Prensin gezegenlerini düşündük. Sonra Suriye’yi, Filistin’i, barışı, savaşı,
köyü, çocukları ve Servası konuştuk. Ortamın huzuru, yeşeren dostluklar ve savaşları durduramamanın verdiği acı… Hepsi aynı yerde idi.
Köylü tercümanlar hayata hızlı bir giriş yapıyorlar…
LUSUP yerel potansiyeli güçlü bir şekilde kullanan bir programdır. Programın yapıldığı Ekinci (Aydiy) köyünün yeniliğe çok açık insanları aktif rol aldılar. Üniversitede eğitime gitmek üzere olan gençler program boyunca tercümanlık, rehberlik, çocukları toparlama ve temizlik kampanyalarında yüksek performans gösterdiler.  Enerji dolu gençler evlerinde ağırladıkları Servas gönüllüleri ile dil bariyerini kısa sürede
aştılar. Sadece ailelere değil mahalledeki insanlara da tercümanlık yaptılar. Böylece arzulanan iletişim, dostluk, bilgi ve tecrübe aktarımı hayata geçirilmiş oldu. Daha da önemlisi gençler sınır kavramını sorgulamaya başladılar. Hayat pencereleri genişledi. Onlardan biri Esra bakın ne diyor, “Türkiye’nin farklı şehirlerine gitme hayalleri bile bana uzak görünürken şu anda arkadaşlarımla Barselona’ya gitmeyi planlıyorum. Çünkü Marina bizi Katalonya’da misafir edecek.” Sözü Aliye alıyor; “Mehmet Abi, annemler artık benim tek başıma yurt dışına gidip benzer projelere katılma isteğimi çok garipsemiyorlar. Buraya gelen genç gönüllüleri görünce fikirleri değişti sanki.” LUSUP’la büyüyen, programa 6 yıldır katılan ve evinde konuk ağırlayan Mevsim’in dil becerisine ve yardım etme çabasına herkes hayran kalmıştı. Şöyle
diyor, “İngilizce öğrenmemde Servas’ın çok büyük payı oldu. 2009’da Kanada’dan gelen Marilyn bana ilk kelimeleri öğretmişti. Servasla buradaki küçük dünyadan büyük bir dünyaya adım attım.” Dil öğrencisi Gizem içtenlikle şunları söylüyor, “yaz zamanımı hiç bu kadar verimli kullanmamıştım. Gönüllüler keşke daha fazla kalsa. Program daha uzun olsa.”
Yerelden Dünyaya LUSUP…
Dünya’nın farklı bilgilerine, yaşamlarına, değerlerine ve tecrübesine sahip insanların başka coğrafyalara seyahat edip bu birikimi çocuklara ve yerel halka aktarma fikri artık mümkündür. Altı yıldır devam eden Bizimle Yaşayın Bizimle Paylaşın Programı bu fikri kuvvetli bir şekilde ispatladı.
Yerel potansiyeli harekete geçiren, çocukların ruhlarını, merak duygularını besleyen, barış duygusunu davranışa dönüştüren, dünya vatandaşlığı fikrini aşılayan, çevre duyarlılığını geliştiren, bürokrasisi olmayan, uygulanması kolay, ucuza mal olan ve gönüllülere verimli bir tatil fırsatı veren bu programın dünyanın farklı ülkelerinde uygulanma zamanı da geldi. Böyle bir yaygınlaştırmanın değerli sonuçları olabilir. Birincisi toplumlar arasında var olan bilgi ve ekonomik uçurum bu program ile az da olsa aşağı çekilebilir. İkincisi halkların birbirine yakınlaşması sağlanıp savaş düşüncesi kısmen de olsa akıllarından uzağa itilebilir. Üçüncüsü, bu program ile ülkelerin yabancı seyyah alamayan bölgelerine gönüllü akışı sağlanabilir. Son olarak da ekonomik durumu ve bilgi birikimi iyi olan
ancak dünyada var olan adaletsizliklerden mutsuz ve ‘çok şey yapmalı’ diyen birçok insan bu program sayesinde kendine çıkış yolu bulabilir.  


LUSUP’un kısa vadede önce Uluslararası Servas’ın ana programlarından birisi haline gelmesi sonra da başka sivil toplum kuruluşlarını içine alacak şekilde farklı coğrafyalarda uygulanması bu yazıyı yazan kişinin ütopyasıdır. Bu ütopyayı paylaşacak çalışkan hayalperestler bulmak zor olmasa gerek.
Mehmet Ateş
Program Koordinatörü
Antakya/Turkey, 2014
Program Arşivi (6 Yıllık):














 
 
 
 
 
 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder