28 Mart 2015 Cumartesi

Dil Öğretiminde Melez Öğretim Dönemi

                       Japon olan Japonca öğretmenden mi yoksa Türkiyeli birinden mi Japonca öğrenmek isterdiniz? Verilen cevabı duyar gibiyim. Elbette birçok insan yabancı dil öğrenirken o dili ana dil olarak kullanan ülkenin öğretmeninden öğrenmek ister. Bunu yabancı öğretmen çalıştıran İngilizce kurslara-genelde daha pahalı olmasına rağmen- gösterilen rağbetten de anlayabiliriz. Peki, Türkiye’de İngilizce öğrenirken Türkiyeli İngilizce öğretmenlerle beraber yabancı İngilizce öğretmenlerinin de sınıfta bulunmasına neden karşı çıkılıyor? Diğer yandan yabancı İngilizce öğretmenlerini Türkiye’deki okullarda çalıştırmanın getirisi nedir? Bu yazıda bu sorulara yanıt aranacak.

Okullarda yabancı İngilizce öğretmeni çalıştırma fikrine karşı çıkanların ilk gerekçesi; “Türkiye’de o kadar işsiz öğretmen varken ne diye yabancı öğretmenler istihdam ediliyor?” şeklindedir. Bakanlığın buna cevabı, “bu projenin İngilizce öğretmen alımına olumsuz herhangi bir etkisinin olmayacağı” yönündedir. Bu konuda birtakım yanlış anlamalar göze çarpıyor. Birincisi yabancı İngilizce öğretmenleri yerli İngilizce öğretmenlerin yerine geçmiyor. Yerli ve yabancı öğretmenler aynı sınıfı paylaşıp birbirlerini tamamlayacak bir öğretim modeli ortaya çıkarıyorlar. İki farklı öğretim tekniği, birikim ve kültüre sahip öğretmenlerin karışımından melez bir öğretim modeli ortaya çıkarılıyor. Bilindiği üzere dünyada ve özellikle de Türkiye’de yabancı dil, öğrencilerin kendi dünyalarından çıkıp dış dünya ile tanışmalarına yarayan güçlü bir hayat damarı işlevi görmektedir. İçinde yabancı öğretmenlerin de olduğu bu melez öğretim modeli ile bu damarın fazla genişlemesi sağlanacak ve öğrencilerin farklı dünyalarla tanışma ihtimalleri yükselecektir. Dolayısıyla bu konu tartışılırken olaya sadece para ve istihdam meselesi olarak görmek bu projenin zincirleme getirisini göz ardı etmek olacaktır.   
Projeye mesafeli yaklaşılmasının diğer bir sebebi ise toplumda yabancılara karşı var olan önyargılar ve korkulardır. Toplum olarak her ne kadar hoşgörülü ve açık fikirli olduğumuzu iddia etsek de insanların içinde onlarca yıl beslenen yabancıdan şüphe etme (kültürümüzü yozlaştırmaya ya da misyonerlik yapmaya geliyorlar ön kabulü) yönünde ciddi bir eğilim vardır. Dışa kapalılık ve yeniliklerden uzak durmaya dönük (eski köye yeni adet getirme özdeyişinde olduğu gibi) davranış kalıpları bu projeye dönük olumsuz düşünce beslemeyi beraberinde getirmektedir.  Özellikle Batı Avrupa ülkelerinde öğretmen, polis, hakim, gümrük memuru, vb. olabilen Türkler ve diğer Müslümanlar orada kabul görürken aynı hakları Türkiye içerisinde yabancılara tanıma konusunda isteksizlik bir tutarsızlık olarak karşımıza çıkmaktadır. Yabancı dili iyi konuşan ülkelere baktığımızda (İskandinav ülkeleri, Hollanda, Belçika, Bahreyn, Kuveyt, Arabistan, Japonya, Kore, Tayvan gibi) bu ülkelerde yabancı öğretmenleri çalıştırmanın yaygın olduğu, bu ülkelerin dışa açık ve çok kültürlü (Arabistan dahil ) yapılardan oluştukları görülecektir. Sadece okullarda İngilizce branşında değil, diğer branşlarda ve diğer kurumlarda (sağlık, tarım, deniz, yerel yönetimler, vb.) yabancıların çalıştırılması, karşılıklı olarak bu korkuların azalmasına, önyargıların kırılmasına, halklar arasında iletişimin artmasına ve dünyadaki bilgi birikiminin Türkiye’ye akmasına sebep olacaktır. Geçmişte yaşanan şu örnek bize ciddi bir referans vermektedir. 2. Dünya savaşı sırasında Hitler’den kaçıp da Türkiye’deki üniversitelerde çalışan Yahudi bilim insanlarının Türkiye bilim, sosyal ve kültürel hayatına verdikleri katkılar ciddi boyutlara varmış ve o kurumlarda bir bilim geleneğinin oluşmasına yardımcı olmuştur.
Peki devlet okullarında yabancı İngilizce öğretmeni çalıştırmanın başka gerekçeleri var mı? Evet. Türkiye’de yanlışlığı biline biline inatla sürdürülen öğretmen yetiştirme politikası yabancı öğretmen çalıştırmayı zorunlu kılmaktadır. Eğitim sistemimizde İngilizce öğretmenleri liseden itibaren sadece gramer (dilbilgisi) ve okuma becerilerini geliştirebildikleri bir öğretim sürecinden geçiyorlar. Dilin olmazsa olmazları olan dinleme (receptive skill) konuşma, ve yazma becerileri (productive skills) derslerde yer bulmuyor. Yani öğretmenler o dili konuşamadan, dinleyip anlama yetisini geliştiremeden ve etkili bir şekilde yazamadan o dili öğretmeye çalışıyorlar. Bu beceriler Üniversite Yabancı Dil Geçiş Sınavında da (YDS) ölçülmeyince öğrenciler ve onları sınava hazırlayan öğretmenler haklı olarak bu becerilerin geliştirilmesi yönünde çalışmalar yapamıyorlar. Peki, sınavda ne ölçülüyor? Sadece dilbilgisi (gramer), okuma anlama, kelime ve çeviri bilgisi. Bu yüzden bahse konu olan bu beceriler öğrencilerin lise döneminde (binlerce saatlik İngilizce derslerine rağmen) gelişemiyor. Üniversiteye gelindiğinde de artık çok geç kalınmış oluyor. Ve bütün bireysel çabalara rağmen konuşma, dinleme, yazma eksikliği bir türlü giderilemiyor. Öğretmenlerin yurtdışına çıkma, Türkiye içinde yabancılarla iletişim kurma olanaklarının sınırlı olması ve dışa kapalılık problemin çözümünü önündeki diğer engellerdir. Elbette ki MEB’in ve YÖK’ün bu sorunlara çözüm bulma konusunda radikal adımlar atması gerekiyor. Ancak şu anda yakıcı bir sorun haline gelen İngilizce öğrenme sorununda öğrencilerimizi ve öğretmenlerimizi özellikle konuşma ve dinleme konusunda ileri bir noktaya taşıyacak ve tamamen olmasa da dil sorununun çözümüne ciddi katkılar sağlayacak bu proje sistemimiz içine ustaca dahil edilmeli.  
Bu proje dahilinde yabancı öğretmenlerin çalıştırılması fikri etkili gözükse de dikkate alınması gereken noktalar vardır. Birincisi, gelecek olan öğretmenlerin niteliklerinden nasıl emin olunacak? Bu öğretmenlerin CELTA gibi Uluslararası dil öğretmenliği sertifikaları olacak mı? İkincisi, alacakları ücretler yerli öğretmenlerden yüksek olacak mı? Böyle bir farkın olması durumunda aynı ortamda yerli ve yabancı öğretmen arasında çatışma riskini ortaya çıkarıp çalışma barışını ve etkileşim düzeyini düşürmeyecek mi? Yerli öğretmenle aynı ücret karşılığında ana dili İngilizce olan kalifiye öğretmen bulmak mümkün olabilecek mi?  Son olarak, bu proje ile İngilizce öğretim problemini çözmek mi hedefleniyor? Beklentiler nedir? Yoksa bu projeye ek olarak öğretmen yetiştirme sistemi radikal bir şekilde değiştirilecek mi? Mesela, yukarıda da ifade edildiği gibi üniversitede dil bölümüne girmek için YDS de yapılan, sadece dilbilgisi, okuma ve kelime bilgisini ölçen merkezi sınav yerine dil öğreniminde olmazsa olmaz diye kabul edilen okuma, dinleme, yazma ve konuşma becerilerini ölçecek yeni bir sınav sistemi getirilecek mi? Bu yapılamıyorsa uluslararası dil düzeyini ve kullanımını ölçen ve uluslar arası ölçekte kabul gören TOEFL veya IELTS sınavları baz alınabilecek mi?

                                                              10 nisan 2011, izmir
                                                                  Mehmet Ateş 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder