22 Temmuz 2016 Cuma

                                  Evrensel Bir Okul; Servas Barış Okulu
                                                                                                             Antakya, Türkiye
Antakya Barış Okulu Ekinci (Aydiy) köyünde portakal, hurma, incir ağaçları ve sebze bahçeleri ile yeşillenmiş geniş bir bahçenin içinde hayat buluyor. Köyün kıyısında yer alan bu okulda bahçeler, sokaklar, evlerin avluları okulun sınıfları gibi işlev görüyor. Her sene 06-16 Temmuz tarihleri arasıda faaliyet gösteren okulda yurt içinden ve dışından gelen Servas üyeleri gönüllü öğretmenlik ve rehberlik yapıyorlar. Gönüllüler dünya bilgi, kültür, sanat
ve barış birikimini çocuklara aktaran bir damar oluyorlar. Aynı anda gönüllüler de Antakya'nın tarih boyunca biriktirdiği çok kültürlü hayat tarzını tanıyor ve kendi ülkelerindeki insanlarla paylaşıyorlar.
Barış Okulunda resmiyet yok. Müfredat yok. Kayıt yok. Ücret yok. Devam zorunluluğu hiç yok. Yarış yerine işbirliği var. Ve en önemlisi bu okulda tüm çocuklara eşit fırsatlar tanınır. Karşılıklı öğrenme, deneyim paylaşımı, dil öğrenimi ve kültürel değişim her an gerçekleşiyor. Peki bu okulda hangi dersler öğretiliyor? Gönüllüler ne biliyorlarsa çocuklara onu öğretiyorlar. Ancak barış ve kültür değiş-tokuşu programın temelini oluşturuyor. Barış okulunda normal okullarda ihmal edilen Barış konusuna ağırlık veriliyor. Kültürlerle barış, dillerle, dinlerle, doğa ile, hayvanlarla barış....Servas’ın kuruluş felsefesi de buna dayanıyor zaten. Barış Okulu bu değerleri hayatın erken yaşlarında çocuklarla buluşturuyor.

Servas Nedir?
Servas, kültürler arası barış ve hoşgörüyü kendine amaç edinen, kar amacı gütmeyen, ırk, dil, din , cinsiyet ayrımı gözetmeyen bir Sivil Toplum Örgütü’dür. Üyeler seyahat ederken birbirlerinin evlerinde konaklar ve kültürü yaşayarak öğrenirler. Böylece halklar arasında barış duygusu gelişir.
Bu sene yanıbaşımızda devam eden Suriye savaşına ve ülkede gerçekleşen bombalı saldırılara rağmen Barış Okulumuzu sekizinci defa gerçekleştirdik. Çocukları bahçelerde, sokaklarda ve zeytinliklerde toplayıp dünyaya barışın gözünden bakmaları için etkinlikler, oyunlar, atölye çalışmaları ve gösterilerden oluşan bir program düzenledik. Barış okulunu savaşlara ve şiddete rağmen kesintisiz gerçekleştirmek bizim için çok önemli idi. Zira tüm bu yaşananlara rağmen çocukların nefes alması, güzeli görmesi, herşeye rağmen barış dolu bir dünyanın kurulabileceğine inanması için Barış okulunu hayat vermemiz gerekiyordu... 

Barış okulunun başlamasına birkaç gün kala ülkemizde yaşanan şiddet olaylarından dolayı yurt
dışından gelecek Servaslı gönüllülerin büyük bir çoğunluğu gelişlerini iptal ettiler. Bu anlaşılır bir şey idi. Sadece Kolombiya’dan Ana Maria bize katılabildi. Yurt dışından Servas gönüllüleri gelemeyince Barış Okulunda yetişen, yabancı dil bilen, çok kültürlülüğü özümsemiş, barışsever ve heyecan dolu lise ve üniversite öğrencisi gönüllüler Barış Okulunda görev aldı. Çok da iyi oldu. Bildiklerini çocuklarla paylaştılar, çocuklara model oldular ve güzel bir tecrübe edindiler. Yerelden Sinemacı, fotoğrafçı, mozaik ustası, heykeltraş, öğretmen ve müzisyenler de gönüllü olarak çalıştılar.
Barış Okuluna çoğunlukla Ekinci (Aydiy) köyümün çocuklari olan yaklaşık 80 kisi katıldı. Çocuklar yaz tatilinde olmalarına rağmen sabahın serin saatlerinde salyongozlar gibi Barış okuluna
geldiler. Üzümlerin hafifçe kızarmaya başladığı asma altında yaratıcı drama etkinlikleri, geleneksel
oyunlar ve Ana Maria’nın latin dansları ve İspanyolca sözcükleri ile güne başladılar. Dünya dilleri ile barış, günaydın, sevgi ve renkleri öğrendiler. Ana Maria Kolombiya’yı anlatan belgeseli ile çok uzak bir kültürü tanıdılar. Ve her sene olduğu gibi farklı kültürleri öğrenirken kendi kültürü hakkında farkındalıkları arttı. Üniversite öğrencisi Selen çocuklardan çok dilli bir koro yarattı ve Antakya’nın yerel dilleri olan Arapça, Türkçe, Ermenice, İbranice ve Kürtçe şarkılarla Barış okulunu şenlendirdiler. Çocuklar birçok dilde şarkı söyleyerek bu yaşta ön yargısız bir hayata ilk adımı attılar. Selen duygularını şöyle ifade ediyor; “Anladım ki bu çocuklarla kendimi buluyorum. Beraber çok güzel şeyler üretiyoruz. Barış okulu tam bana göre”. Çok dilli koroya müzik yapan doktor gönüllüler hem çaldılar hem eğlendiler hem de aralarda tıp ve insan vücudu konusunda çocuklarla derin muhabbetlere daldılar.

Çocuklar Antakya’nın kadim sanatı olan mozaik resim sanatını bu işi zevkle ve aşkla yapan Halide hoca ile tanıdılar. Sasani, Bizans, Roma’dan miras alınan mozaik sanatı ile tanışan çocuklar her sabah Mozaik atölyesinde hocanın etrafını sarıp taşları kırdılar, onları sabırla yapıştırdılar ve sonunda barış şeklini oluşturdular. Elimizde ortak yapılan harika bir eser vardı. Antakya’daki üniversitede öğretim görevlisi olan Ediz hoca ise çocuklar için heykel atölyesi düzenledi. Minik eller barış, seyahat, insan ve doğa sevgisi ile heykelcikler yaptılar. Birbirlerinin yüzlerini çamurla bulayan
gönüllüler ve çocuklar eğlenirken öğrenmenin tadını çıkardılar.

İzmir’den gönüllü olarak katılan sinemacı Hazal ve Fotoğrafçı Mahmut çocuklara kısa film çekimini baştan sona kadar uygulayarak öğrettiler. Çocukların kendi filmlerini kendilerinin çekmesi öyle bir heyecan yarattı ki sokaklar, portakal, hurma bahçeleri, evler bir anda sete dönüştü. Sokakta kimi sahneler çekilirken komik şeyler de yaşandı. Mesela senaryo gereği yere yatıp “imdat” diye bağıran Diyar adındaki çocuğun yardımına bahçede çalışan bir teyze koşuyor. Yerel dili olan Arapça ile “Şü sor fiki bitte? Ene höni. (Ne oldu sana kızım?
Ben buradayım)” Filmlerin son hallerini akşam kurduğumuz sahnede bütün çocuklarla ve ailelerle beraber izledik. Çocuklar bu güzel ürünlere bakıp kendilerine güvenleri yükseldi. Sinema ve fotoğrafın hayatlarında bir seçenek olabileceğini gördüler. Aileler bu filmleri çocuklarının yazıp çektiklerine inanamadılar. Fotoğraf çalışmasına katılan çocuklar ise köyde dolanıp kış hazırlıklarını, bahçelerde yetişen meyveleri ve insanları çektiler. Köylerini farklı açıdan tanıma fırsatı yakaladılar.
Geleneksel oyunlar okulun en temel etkinlerindendi. Sokakta ve grup halinde
oynanan bu ortadoğu oyunları ile çocuklar bilgisayar oyunlarından uzaklaşıp sokaklarla buluştular. Tıpkı bizim çcoukluğumuz gibi. Sokakta olunca yeni dostluklar da edindiler. Koştular, terlediler, dizleri kanadı ve evlere bitkin bir şekilde gittiler her akşam. Kimi zaman da okulun bahçelerinde yetişen salatalık, domates, üzüm ve erikleri dallarından koparıp yediler. Doğa ve insan ile bütünleşmiş çocukluk bu değil midir zaten?

Lise öğrencileri Derya, Tuana ve İngilizce bölümünde okuyan Esra çocuk grupları ile çalışarak geri dönşüme dair fantastik fikirleri hayata geçirdiler. Oyuncaklar, müzik aletleri ve uzay araçları bu ürünlerden sadece bir kaçı idi. Velilerin gönüllü çocukları ile ilgili görüşleri de ilginçti. Derya’nın annesi Makbule; “Normalde kızım yazın öğlen saat 12’den önce uyanmazdı. Ama Servas barış okulu başlayınca çok erkenden kalkıyor ve koşa koşa etkinliklere gidiyor. Ne oldu buna? Sihir mi yaptınız ona Mehmet”? Gülümsüyorum.

Diğer veliler hem çocuklar hem de gönüllüler için benzer görüşleri paylaştılar. Bu okulda büyüyen Deniz ilk yardım gibi her türlü eksiklikleri anında giderdi. Serhat ise Barış Okulu kampüsünde oradan
oraya koşarak tüm etkinliklerin fotoğraflarını ve videolarını çekti.  
Okulun koordinatörlüğünü yürütürken Servası, çocuk haklarını, çevre bilincini anlatma ve onlardan bu konuda geri dönütler alma fırsatı yakalayabildim. Zaman zaman kültür, sanat, doğa konuları ile ilgili duyarlılık geliştirici videolar izlettim. Farklı dillerde yeni kelimeleri her gün oyunlarla öğretmek de zevkle yaptığım bir etkinlikti. Diğer bir gönüllü olan İngilizce öğretmeni Davut ise köyümüzün geleneğinde yer alan kamışlardan sipsi ve zurna yapmayı öğreterek çocuklardan mini bir orkestra kurdu. Sesler ortalığa neşe ve keyif kattı.
Çocuklar dünyanın her yerinde tiyatroyu sever. Tiyatro oyun, eğlence, dil ve hayattır. Üniversite

öğrencisi Nesibe büyük bir heyecan ve coşku ile çocuklarla kısa bir Arapça Oyun çıkardı. Köyün ana dili olan ancak Türkçe’nin etkisi ile giderek zayıflayan Arapça dilinde yapılan bu oyun Servas Barış Partisinde ailelere ve çocuklara sunuldu. Çok ilgi gördü ve yerel kültürün korunması açısından büyük bir duyarlılık geliştirdi.
Nisan, Mevsim ve diğer gönüllüler rehberliğinde çocukların kendi Barış Derneklerini kurmaları, amaçlarına ve logolarına karar verip yapmaları çocukların ülke ve dünya barışına bu yaşlarda kafa yormalarını sağladı. Duyarlılıkları arttı.

Sekiz yıllık barış okulu tecrübesi bize birşeyi öğretmişti. Barış öğrenilebilir. Dahası çocukken daha kolay öğrenilir. 
Peki çocuklara feminizmle tanıştırabilir mi? Eğer elinizde Küçük Feministin Kitabı varsa ve buna inanan Ferdus gibi iyi bir gönüllü öğretmeniniz varsa çocuklar elbette cinslerin eşitliğini yani
Feminizmi anlayabilirler. Köy çocukları ve zaman zaman annelerinin katılımı ile nar ağaçlarının gölgesinde çocukların düşüncelerini özgürce ifade ettikleri sohbetler gerçekleştirildi. Dünyada, Türkiye’de ve kendi yaşamlarında karşılaştıkları cins ayırımcılığı örneklerini heyecanla anlattılar. Barış okulunda çocukların ruhsal durumu ve bilinç düzeyleri dikkate alınarak her konu konuşulabiliyor. Normal okulların ihmal ettiği konuların çoğu Barış Okulunda öğreniliyor.
Barış Okulunda çocuklar eğlenip evrensel değerlerle buluşurken acaba komşuları Suriyeli çocuklar şu anda ne yapıyorlar ve ne hissediyorlardı? Barış Okulu çocukları zeytin ağaçlarının arasında gönüllü ablaları ile öbek öbek toplanarak Suriyeli çocukları konuştular. Onlarla empati kurmaya çalıştılar. Çocuklardan Arda’yı (9 yaş) dinliyoruz; “Suriyeli çocuklar ya çalışıyor ya da

sokakta dileniyorlar. Aslında onlar için mavi kapak toplayabiliriz. Sonra oyuncak alırız”. Lila (8 yaş) sözü alıyor ve devam ediyor; “Suriyeliler buraya geliyorlar çünkü ülkelerinde savaş var. Evleri yıkılmış.” Sanırım büyüklerin bu çocuk masumiyetini öğrenmeleri gerekiyor.  
Ege (11 yaş) ise savaş korkusu ile baş etmeye çalışıyor. “Gece bazen uyuyamıyorum. Evimize bomba düşecek diye korkuyorum.” Suriye savaşı korku olarak Antakya’da ve diğer sınır kentlerinde korku olarak yaşanıyor. Ve bu koşullarda Barış Okulu bu duyguları tersine çevirmeye ve barışa inancı diri tutmaya çalışıyor.
Ana Maria az İngilizcesi ve çok tebessümlü yüzü ile köy insanları ve çocuklarla güzel ilişkiler
kuruyor. Her sene yaptığımız gibi gönüllüler için Antakya gezisi düzenliyoruz. Onları Antakya’nın çok kültürlülüğü, farklı dinleri, kadim mimarisi, bin yıldan yaşlı çarşısı (Suk Al Tavil) ve özgün Ortadoğu tatları ile tanıştırıyoruz. Yaşayarak. Antakya’nın hoşgörü ortamını ve dinlere saygıyı tesadüf eseri şahit olduğumuz bir sahne ile anlatıyoruz Ana Maria’ya. Kilise kapısına gelen gelen gelin ve damat kilisenin öğle tatilinde olduğunu fark ediyorlar. O anda gelin; “Madem kilise kapalı o zaman camiye gidelim” diyor.
Servas Antakya Barış Okulunda çocukların hayallerini kurmasına yardımcı oluyoruz. Biliyoruz ki çocuk iken ne kadar çok pencere açılırsa gözlerinin önünde hayalleri o kadar renkli ve çok sesli oluyor. Sekiz yıldır Kolombiya’dan, Hindistan’dan, Rusya’dan, Yeni Zelanda’dan,

İspanya’dan, Belçika’dan, İran’dan, daha birçok ülkeden ve Türkiye’nin farklı kentlerinden gelen Servaslı gönüllü insanlar çocukların hayallerini, bilgilerini ve yaşamlarını o kadar çok zenginleştirdiler ki... Bugün artık yaşadıkları köye artık Barış Köyü diyebiliriz. Servaslı barışsever insanlar olarak dünyanın farklı köşelerinde daha çok Barış Okulu ve Barış Köyleri hayata geçirmek harika olmaz mıydı?






































































Hiç yorum yok:

Yorum Gönder